Terörden Etkilenen Çocuklar Ve Sosyal Yansımalar

18 Temmuz 2016 Devamı

Terörizm ve toplumsal çatışmalar, huzuru, toplumsal barışı, ülke ekonomisini ve belki de en önemlisi birlikte yaşama kültürünü olumsuz şekilde etkilemektedir. Bu olayların bireyler üzerindeki psikolojik etkisi yayılarak bütün bir toplumun psikolojini değiştirmekte ve apaçık görünür bir şekilde birlikte yaşama kültürüne zarar vermektedir. Din, etnisite, dil vb. farklılıkları zenginlik olarak görme, vatandaşlık bilinci, uzlaşma kültürü, sevinç ve tasayı paylaşma, ailevi ve ahlaki değerler gibi toplumu bir arada tutan değerler hızla erozyona uğramakta, bunların yerlerini çatışmacı, baskıcı, ayrılıkçı ve ayrımcı tutum ve davranışlar doldurmaktadır.

Tutum ve davranış değişiklikleriyle beraber terör ve şiddet olayları, en çok da çocukları etkilemektedir. Silahlı çatışmaların ortasında kalan çocuklar, çatışmalar nedeniyle yakınlarını kaybeden çocuklar ve ellerine silah verilip savaştırılan çocuklar, bu durumlardan kurtulsalar bile etkisi yıllarca devam edebilecek, baş edilmesi güç psikolojik ve sosyal sorunlarla karşılaşmaktadır.

Terörizm nedeniyle silahlı çatışmaların ortasında kalan çocuklar arasında hayatını kaybedenler olduğu gibi patlayıcı madde ve kurşun yarasıyla sakat kalanlar olabilmektedir. Bu çocuklar, kimi zaman en yakınlarının öldürülmesi, yaralanması ve sakat kalması gibi şiddet olaylarına yakından şahit olmaktadır. Silahlı kişi ve gruplarla etkileşim içinde bulunarak, şiddetin gerekçelerini ve tekniklerini öğrenebilmektedir. Sokağa çıkma yasağı, kepenklerin kapatılması ve ekonomik hayatın durması gibi nedenlerle su ve ekmek gibi en temel ihtiyaçlarından mahrum kalmaktadır. Eğitim ve sağlık hizmetlerinden gerektiği kadar faydalanamamaktadır. Ailesinin ekonomik durumu daha iyi olanlar çatışma bölgelerinden uzaklaştıklarında, ya da bu aileler baskı ve şiddetle göçe zorlandıklarında, bu çocuklar ayrıca göçün getirdiği sıkıntılarla karşılaşmaktadır. Yeni çevrelerine uyum zorlukları yaşamakta, farklılıklarından dolayı ötekileştirme, dışlanma, kamu görevlilerinin şehit olması nedeniyle suçlanma gibi tutum ve davranışların mağduru olmaktadır. Pek çoğu, bu göç nedeniyle bozulan aile ekonomisinin getirdiği problemlerle yüzleşirken, küçük yaşlarda ağır ya da vasıfsız işlerde çalışmak zorunda kalmaktadır. Dahası yeni yerleşim yerlerinde, suça eğilimli kişiler, çeşitli organize suç örgütleri, terör örgütleri ve siyasi gruplar tarafından istismar edilecek uygun ve erişimi kolay hedef olarak görüldüklerinden, suça sürüklenme tehlikesiyle karşılaşmaktadır.

Silahlı çatışmalarda yakınlarını kaybeden çocuklarda, söz konusu ortamlarda bulunmasalar bile (hayatını kaybeden güvenlik görevlilerinin çocukları gibi), travma tepkileri gözlenebilmektedir. Travma sonrası stres bozukluğuna işaret eden bu tepkileri şöyle özetlemek mümkündür: öfke patlamaları, saldırgan davranışlar, dikkat etme ve sürdürme güçlükleri, uyku bozuklukları ve kabuslar, nedeni bilinemeyen fiziki rahatsızlıklar, geleceğe yönelik korku, ilgilerde azalma, hissizlik, huzursuzluk, tedirginlik, gerginlik, yakınlarını suçlayıcı tavırlar, kuşkuculuk, güvensizlik, suçluluk hissi, madde kullanmaya yönelme vb. Doğru teşhis ve uygun tedavi yöntemleriyle bu çocuklara yardım edilmediği takdirde, gelişimleri olumsuz şekilde etkilenecektir.

Ayrıca şunu da ifade etmek gerekir ki, bugün, ülkenin doğu ve güneydoğusunda yaşanmakta olan, operasyonel faaliyetlere dikkatli bir şekilde bakıldığında birçok hatanın yapıldığını söylemek mümkündür. Bu yaşananların, çok fazla bir zaman almadan uluslararası mahkemelere taşınacağı, uluslararası kurumlarda gündem olacağı kuvvetle muhtemeldir. Devlet olarak yüksek tazminat cezalarına maruz kalınabileceğini ifade etmek kehanet olmayacaktır. Ancak asıl sorun, bu hataların halkın ve çocukların gözünde devletin meşruiyetini sorgulanır hale getirmesidir. Örneğin, Diyarbakır’da mütevazı bir kahvaltı sofrasında nereden geldiği belli olmayan bir kurşunla ölen annenin yanında bulunan çocukların ne hissettiğini anlamak empati yapılarak tahmin bile edilemez. Bir başka örnekte; boynuna ip geçirilerek zırhlı araç arkasında sürüklenen ölmüş bir kişiyi izleyen çocuğun sürüklenen kişinin yakın akrabası olduğunu öğrendiği zamandaki duygularını tahmin etmek çok mümkün değildir.

Çocukların yaşadıkları bütün bu problemlere ilaveten, yaşananların bıraktığı düşünsel izleri de incelemek gerekir. Süreç, doğu ve batı çocuklarının birbirine bakışlarını, yaşanan travmalar ve oluşan psikolojik süreç üzerinden keskinleştirmektedir. Çocukların bozulan psikolojisi, etnik kimlik üzerinden ayrımcılığın gelişmesine kaynaklık etmektedir. Kendi tarafında olmayanı “ötekileştirme” belki de en fazla şiddet gören ve buna tanıklık eden çocuklarda görülmektedir. Ayrıca “öteki” görülenlerin eylem ve tutumları, bunun karşısında yakın çevrelerinde gördükleri tepkiler çocuklarda derin izler bırakmakta, kimlik bilincine dayalı ayrımcılık düşüncesini güçlendirmektedir.

Sonuç olarak, çocuklar terör ortamında şiddet ve terörizmi bir araç olarak nasıl kullanacaklarını öğrenmektedir. Ayrıca bu aracı kullanmadaki mazeretler de—örneğin “biz Kürt olduğumuz için bunu yapıyorlar” ya da “onlar bunu hak ediyorlar” gibi—çocuklar tarafından, çocuk psikolojisinin kolaylaştırıcı etkisi altında oluşan algılarla beraber çok çabuk benimsenmektedir. “Biz” ve “ötekiler” algısı keskinleşmekte ve kolayca “düşman” algısına dönüşmektedir. Etnik kimlik üzerinden ayrımcı tutum ve davranışlar düşman algısını, ayrıca bu algıyla beraber devletin kurum ve güçlerinin yaptığı hatalar, devletin de eylemlerinin de meşru olmadığı algısını güçlendirmektedir. Bu algılar terörizmin mazeret ya da gerekçelerini üreterek sonuçta—terörizmle birlikte ortaya çıksalar bile—terörizmin kendisini beslemekte ve devamını sağlamaktadır.

Kategori: Çocuk Psikolojisi, Genel, Haberler