Çocukluk Yıllarında Yetersiz ve Dengesiz Beslenme
Çocukluk yılları, büyüme-gelişme ve beslenme açısından farklılık gösterir. Okul öncesi ve ilkokul döneminde yavaş, ancak sürekli olarak büyüyen-gelişen çocukların büyüme hızı, ergenlikte artar. Hangi dönemde olursa olsun, büyümenin standartlara uygun olarak gerçekleşebilmesi, çocukların enerji ve besin ögeleri (karbonhidratlar, proteinler, yağlar, vitaminler, mineraller ve su) gereksinimlerini yeterli düzeylerde karşılamaları ile mümkündür.
Yaşamın vazgeçilmez koşullarından olan beslenme, çocukluk döneminde ayrı bir önem taşır. Yeterli ve dengeli beslenme, diğer bir deyişle sağlıklı beslenme, çocukların büyüme-gelişmelerini destekler, okul başarılarını olumlu etkiler ve ileri yıllarda ortaya çıkan ya da çıkabilecek olan kronik hastalıkların riskini düşürür.
Yetersiz ve dengesiz beslenme, diğer bir deyişle kötü beslenme, en çok büyüme-gelişme çağındaki çocukları etkilemektedir. Yetersiz ve dengesiz beslenen çocukların büyüme-gelişmelerinin aksadığı, dikkat sürelerinin kısaldığı, algılamalarının azaldığı ve öğrenmede güçlük çektikleri bildirilmiştir.
Beslenme yetersizliğine bağlı sorunlar, ülkeler arasında farklılık göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde, şişmanlık, tip 2 diyabet, hipertansiyon, hiperlipidemi, sindirim sistemi hastalıkları ve allerji gibi kronik hastalıklar sık gürülürken; açlığın, yetersiz ve dengesiz beslenmenin hüküm sürdüğü ülkelerde ise büyüme-gelişme geriliği, zayıflık, bodurluk, anemi, A vitamini eksikliği, iyot eksikliği, kemik ve diş bozuklukları ile enfeksiyon hastalıkları sık görülmektedir.
Yetersiz beslenen toplumlarda, yeterli beslenenlere göre çocuk ölüm hızının 10 kat fazla olduğu, ishal, kızamık, boğmaca, difteri gibi çocuk hastalıkları ile enfeksiyon hastalıklarının daha sık görüldüğü, ağır seyrettiği ve bir kısmının da ölümle sonuçlandığı bildirilmektedir.
Yetersiz beslenme, yalnız fiziksel büyümeyi değil, zeka gelişimini de olumsuz etkilemektedir. Araştırmalar, beyin gelişiminin hızlı olduğu ilk 3 yaş döneminde, yetersiz beslenen çocuklar arasında zeka geriliği oranının, yeterli beslenenlerden daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Son yıllarda, gebelik döneminde annelerin, yenidoğan döneminde de bebeklerin yetersiz ve dengesiz beslenmelerinin, erişkin dönemde hipertansiyon, diyabet gibi kronik hastalıklara yolaçtığı gösterilmiştir.
Beslenme yetersizliğine bağlı olarak gelişen bu sorunların çoğunda, besin ögeleri arasında, vitaminler ve mineraller önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin A vitamini eksikliği, dünyanın pekçok bölgesinde halen önemli bir halk sağlığı sorunu olarak önemini korumaktadır. Benzer şekilde, demir eksikliği anemisi de en yaygın beslenme sorunlarından biridir.
Yetersiz ve dengesiz beslenmenin olumsuz sonuçlarının giderilmesinde:
1) Mevcut beslenmenin kalitesinin ya da içeriğinin iyileştirilmesi,
2) Beslenmenin vitamin ve minerallerle desteklenmesi ve
3) Sık tüketilen besinlerin vitaminler ve minerallerle zenginleştirilmesi gibi yöntemlere başvurulur.
Beslenme durumunun iyileştirilmesinde, doğal olarak en sık tercih edilen yöntem, mevcut beslenmenin kalitesinin ya da içeriğinin iyileştirilmesidir. Ancak beslenmenin yetersiz kaldığı bazı durumlarda ya da kritik dönemlerde vitamin ve mineral desteğine başvurulur. Örneğin, 6. aydan sonraki bebek, çocuk ve gebelere demir, bebek ve yaşlılara D vitamini, doğurganlık çağındaki kadınlara folik asit desteği yapılmakta ya da yapılabilmektedir. İyotlu tuz uygulaması da mineral desteğine bir örnektir. Vitamin ve mineral desteği, ayrıca besin gereksiniminin arttığı ergenlik, gebelik ve emzirme dönemlerinde, bazı kronik hastalıklarda, enfeksiyon hastalıklarında, sınav stresi ve yoğun iş temposu gibi durumlarda, vücut fonksiyonlarının düzeltilmesi için uygulanan yöntemlerdir.
Besinlerin vitaminler ve minerallerle zenginleştirilmesi, daha çok gelişmiş ülkelerde uygulanan bir yöntemdir. Halk sağlığını korumayı hedefleyen bir uygulamadır. Meyve suları, ekmek, tuz, yağ, un gibi besinler demir, iyot, folik asit, A, C ve D vitaminleri ile zenginleştirilebilmektedir.
“Vitamin ve mineral yetersizlikleri tüm dünyada 1 milyar insanı zeka, güç ve canlılık açısından olumsuz yönde etkilemektedir”
Kategori: Prof.Dr. Muazzez Garipağaoğlu, Yazarlar
Sosyal Medya