Bilgisayar Oyunları Bağımlılığı
Bilgisayar, okul çağından itibaren çocuklara sınırsız bir dünya sunuyor. Bu dünya içersinde yönetici sizsiniz, kuralları siz koyuyorsunuz. Hakimsiniz, istediğiniz yere giriyor, istediğiniz yerden çıkıyorsunuz. Bir şekilde kurallarını sizin koyduğunuz, geniş ve sınırsız bir dünyayı, çocuğun istemesi kadar doğal bir şey yoktur. İnternet kafeler, evinde bilgisayarı olmayan, bilgisayara ulaşamayan çocuklar için bir çıkış noktası gibi ortaya çıktı. Daha sonra bilgisayar oyun teknolojisinin inanılmaz gelişmesi ve insanların ortak oyun oynama istekleri ve talepleriyle evde de bilgisayarı olan çocuklar, ortak oyun oynama adına intenet kafelere gitmeye başladılar. Burada çocuklardan gelen talep şu: “evet benim bilgisayarım var, oyun interaktif değil. Ben oyuna karşı tarafın da katılmasını, grup olarak oynamayı istiyorum” diyorlar.
Grup olarak oynanan oyunların çoğunda şiddet var. Şiddeti içeren, bir takım insanların kaçtığı, birilerinin onları kovaladığı, insanların birbirine zarar verdiği, yakaladığı, öldürdüğü, savaş içerikli, hırsız, polis, mafya gibi konuların yer aldığı oyunlar bunlar.
Bir takım içsel arzularımızı ve tepkilerinizi oyun vasıtasıyla boşaltmış oluyorsunuz. Dünya kurulduğundan beri çocuklar, hayali oyunlar oynarlar ve bu oyunların içerisinde de şiddet vardır. Hırsız, polisçilik, savaş oyunları her zaman vardır. Ama internet ortamında, bu oyunları “aslı gibi oynama” şansları var. İnsana ateş ettiğinde, yaralanan sanal kişiden kanlar fışkırıyorsa, birinin kafasını koparabiliyorsanız, birisine eziyet işkence edebiliyorsanız ve buna bir de bilgisayardaki animasyonlar, ses ve görüntüler bire bir gerçeklik katıyorsa; olayı yaşar gibi olursunuz. Bence de asıl burada bir tuhaflık var. Sanal ortamdaki bu tür oyunlarda adeta gerçeği yaşama arzusu var. İşte çocuklar bir anlamda var olan, dışarıya bırakmaya çalıştıklarını öfkelerini, kızgınlıklarını, karşı tarafa olan nefretlerini oyunlar üzerinden yaşamaya başlıyorlar. Oyunların cazip olmasının nedeni de bu. Şu andaki en büyük tehlike, bu oyunların rekabet halinde oynanması. Tek başına oynadığınızda bir sorun yok. Karşınızda bilgisayar var ve olsa olsa bilgisayarla rekabet halindesiniz. Ama siz yanınızda oturan kişiyle bilgisayar vasıtasıyla savaşıyorsanız, yan taraftaki kişiyi ezme, bastırma, onun üstüne çıkma, ona karşı kazanma arzularınız uyanıyor. Bu da oyunun cazibesini artırıyor. Dört arkadaş internet kafeye gidiyorlar. Bir mücadeleye giriyorlar. Bu mücadeleden birisi galip çıkıyor. Galibiyet için birilerini öldürüyor, kafasını kopartıyor, kan çıkartıyor. En sonunda zafer elde ediyor. Ben zaferi kazanan kişiyim, edasına kapılıyor.
Ortak oynanan oyunları en cazip hale getiren aslında bu. Yani üstün olmak, karşı taraf üstünde bir hakimiyet kurmak ve önde olmak arzusu. Ben güçlüyüm, kuvvetliyim, başarıyorum ve üstünüm diyebilmek arzusu.
Her yaş itibariyle bu tür oyunların çocuk üzerindeki etkileri farklı farklıdır. Gençlik döneminde bu oyunlar daha çok eğlence anlamında kullanılır. Ama çocukların gerçeği değerlendirme yetileri tam gelişmediği için, adeta savaşıyormuşçasına bu olayı yaşarlar ve dolayısıyla okul dönemi çocuklarında, özellikle ergenlik öncesi çocuklarda bu tür oyunların çocuk ruhsal gelişimi açısından etkileme gücü daha fazladır. Çocuklar sanal ortamda olduklarını bilseler de bu sanal ortamdan fazlaca etkilenirler. Etkilenmeye açıklıkları da daha fazladır. Kişilik tam olarak yerleşmediği için, normal ve anormal arasındaki ayrımları keskin bir biçimde yapamadıkları için, soyut kavramlar da çok gelişemediğinden, ergenlik dönemi sonrası gençlere göre etkilenmeye daha açıktırlar.
Özellikle son dönemlerde bazı çocuklar bize getirilmeye başlandı; internet kafe bağımlıları. Bu çocuklar, evinde bilgisayara sahip olsa da okuldan bile kaçarak internet kafeye gitme, orada oyun oynama hatta orada geceleme alışkanlıkları geliştirirler. Ailesinin bütün tepkisine rağmen, bu davranışından vazgeçiremiyorlar. Biz bu eve benzeri bir takım vakalarla karşılaşmaya başladık. Bunların hepsinde gördüğümüz, şiddet içerikli grup oyunları oynama arzusudur. Çocuklar bunu şu sözlerle ifade ediyorlar: “Kendimi alamıyorum, kendimi tutamıyorum, bir takıntı şeklinde zihnim hep orada, o oyunu oynamak istiyorum…”
Oyunların konuları da buna uygun. Hayatın içersinde ve yaşanan bir oyun. Siz diyelim İstanbul’dasınız, birileri sizi kovalıyor, siz kaçıyorsunuz; birileri sizi öldürmeye çalışıyor, kaçıyorsunuz; yani sınır yok, sonu yok. Bu interaktif oyunların bir özelliği de bıraktığınız yerden tekrar başlamanızdır. Böyle bir kolaylığı da var. Bunun sonucu olarak bir takım gençlerin sabah okula gidiyorum diyerek evden çıkıp, günlerini internet kafede geçirmeye başladıklarını görmeye başladık. Ve bunlar gençlerde adeta bir bağımlılık şeklinde görülmeye başlıyor. Ve ailenin çabalarına rağmen, çocuk, kendisi istese de artık bu bağımlılık hadisesini çözmekte zorlanıyor.
Her türlü bağımlılık, başka bağımlılıklar getirir. Çünkü insan ilişkilerinin çok önemli olduğu bir dönede, siz kendinizi kapatıp sanal bir dünyada yaşarsanız, bu sanal dünyanın getirdiği gerginliklerden kurtulmak ve rahatlamak adına, başka bir takım bağımlılıklara da geçebilirsiniz. Bu geçişleri her zaman bekliyoruz.
Aslında bilgisayarın çocuk dünyasında bu kadar gündemde olmasının temel nedeni, çocukların sağlıklı iletişim kuracakları alanların ve zamanların olmamasıdır. Normalde çocuk canlısı varken sanalına yöneliyorsa, bu durum çok daha düşünülmesi gereken bir tablodur. Bugün maalesef gerek mekansal zorluklardan, gerek zaman sorunundan dolayı çocukların arkadaşlarıyla paylaşım oranları neredeyse yok gibidir. Çocuk dünyaya geliyor, tek başına bir apartman katında yetişiyor. Eğer o apartman katında komşuluk ilişkileri iyi değilse, başka bir çocuk göremiyorsa, tek başına yetişiyor. Okula gidiyor, okulda arkadaşlarıyla beraber ama beşer dakikalık tenefüslerde, çocuk ne yapacağını bilemiyor. Oyun mu oynasın, ihtiyacını mı gidersin? Dolayısıyla çocuğun o ruhsal beslenmesini sağlayacak biçimde, oyun oynayabilecek ne arkadaşı, ne zamanı, ne de yeri var. Böylece çocuk oyun ihtiyacını sanal ortamda gidermek gibi bir çaba içine giriyor. O sanal ortamda da sınır yok, arkadaş da var ve kimse de kural koymuyor. Bir şekilde, sınırsızlığa doğru bir özlem sözkonusu oluyor.
Aslında başta da söylediğim gibi temel sorun, çocukların niye bu alana yöneldikleri sorusunu cevaplamakta. Bunun cevabı çok açık ve basit: çocuklara yaşıtlarıyla beraber olma imkanı sağlamazsanız, onlara enerjilerini boşaltacakları yeterli alanlar bulmazsanız, onların birlikte eğlenecekleri mekanlar hazırlamazsanız, çocuk kendini kapatır. Asosyalizasyona gider. Asosyalizasyon sosyal ortamlardan kaçma, kendi içine dönme, ilişkilerinin azalmasıdır. İleriki hayatlarında da bu çocuklar, sosyal ilişkileri daha az gelişen bireyler haline gelirler.
Çocuk oyunlarında yaratıcılık sözkonusudur; çocuk oyunu, senaryosu yazılmamış bir tiyatro gibi oynar. Bundan dolayı zevk alır. Eğer siz başı sonu belli bir tiyatroyu, sürekli çocuğa anlatmaya çalışırsanız, bu durum çocuğun kimlik gelişimi açısından çok ciddi bir sıkıntı yaratır. Bilgisayar oyunlarında aslında yaratıcılık yoktur. Çocuk oyun boyunca başı ve sonu belli olan, çizilmiş yollardan gitmek zorundadır. Halbuki çocukların oyun dünyalarında, aktif rol alınan, başrolde de bizzat çocuğun olduğu ve oyunun yazarının da yine bizzat kendisi olduğu oyunun yazarının da yine bizzat kendisi olduğu bir tiyatro sözkonusudur. Bu anlamda oyunun hem asıl zevk veren yönü, hem de asıl geliştiren boyutu ortaya çıkar. Bazı yolların çocuğa dikte edilmesi, çocuğa dikte edilmesi, çocuğun yaratıcılık gücüne de sekte vurur.
İnternet kafeler genelde loş, ışıkların az olduğu, bilgisayarlardan sürekli değişik seslerin çıktığı, birbirini tanımayan ne yaptığını bilmediğiniz, fiziksel anlamda da sağlıksız ortamlardır. Ciddi biçimde, kapalı bir mekandır burası. Bu kapalı mekan içersinde bir iletişim ve paylaşım da yoktur. Sadece makinaya bağlısınız, yanınızdaki insanla oyun oynasanız bile ona değil, ekrana bakıyorsunuz. Böyle bir ortamın hem ruh sağlığı, hem de beden sağlığı açısından çocukta oluşturabileceği olumsuzlukları tahmin etmek güç değil, fakat bütün bunlara rağmen çocuk bunu tercih ediyorsa bunun nedenlerini öğrenmek gereklidir.
Bu konularda ailelere büyük görevler düşüyor. Ailelerin çocuklarıyla olan ilişkilerinde, çocuklarının dünyalarını şekillendirmede, çocuklarına alternatif sunmada bir takım çabalar içersine girmeleri lazım. Çocuğum oraya bağımlı hale geldi, demek bir çözüm değil. Bunun nedenini bulmak lazım. Biz aileler olarak spor, sanatsal faaliyet, eğlence alanları gibi alternatif alanlar bulabilir isek, çocuğun bilgisayar ortamına bu kadar bağımlı kalmasını engellemiş oluruz. Çünkü, çocuklar doğaları gereği doğal ortamları daha çok severler. Çocuğun yeteneği olan bir spora yönelmesi ve bunu düzenli yapmasını sağlayabilirsiniz, bir takım eğlenceli arkadaşlık ilişkilerini geliştirebilirsiniz. Bunları yapamazsanız, çocuk kendini rahatlatacak farklı alanlara girer. Bu farklı alanlar içinde en kolay, en ulaşılabilir olanı da bilgisayardır.
Bilgisayarla vakit geçirmek de birçok açıdan değerlendirilebilir. Bilgisayarı bir çocuk oyunu için, internette dolaşmak için, iletişim için yada derslerine yardım için kullanabilir. Ama en az kullanma biçimi derslere yardımdır herhalde. En çok eğlence aracı olarak kullanılıyor. Bilgisayar eğlence aracı olarak da kullanılabilir; bu boyutu yok sayamıyoruz. O halde bizim burada yapmamız gereken, sınır koymaktır. Bilgisayarla ilgili olarak, oyunların seçiminde, oyunların oynanma sürelerinde, günlerin dağılımında sınır koyucu olmamız gerekiyor. Kontrol bilgisayarda değil, kontrol çocukta değil, kontrol aileler olarak bizde olacak.
Biz evdeki bilgisayarın nasıl, ne amaçla kullanılacağını kontrol etmek durumundayız. Kontrolsüzlük olduğu an, çocuğun o dünya içerinde farklı anlayışlar içine girmesi gayet doğal. Bunun ölçüsü ne derseniz?
Bizim önerimiz okul dönemlerinde, hafta içinde çocuğun bilgisayarla irtibatını kesmektir. Buna zorunluyuz. Özel bir takım durumlar haricinde, örneğin ödev için internette bulunacak bazı makaleler haricinde, çocuğun eğlence aracı olarak hafta içinde bilgisayarı kullanmasını önermiyoruz. Çünkü zaman açısından ciddi bir kısıtlılık sözkonusu, ikincisi de çocuklar bilgisayara oturduklarında, oradan tekrar kalkıp derse oturmaları mümkün olmuyor. Sürekli kafalarında bilgisayar oyunları olduğu için derse konsantre olamıyorlar. O yüzden hafta sonu ve bir saat sınırlaması getirilerek bilgisayarla ilişkilerinin düzenlenmesini istiyoruz. cumartesi-Pazar örneğin 1 saat oynayabilir ya da internette sörf yapabilirsin, gibi bir sınırlama getirilebilir.
Kategori: Prof.Dr.Mücahit Öztürk, Yazarlar
Sosyal Medya