Ergenlikte Görülen Burun Kanaması
Tansiyon, tüm atardamar sistemi içindeki kan basıncına verilen isim. Büyük tansiyon, kalbin kanı atardamar sistemine pompaladığında oluşan kan basıncı, küçük tansiyon ise kalp gevşemeye geçtiğinde oluşan kan basıncı olarak adlandırılıyor. Kısaca, kalbin kasılması sırasında büyük, gevşemesi sırasındaysa küçük tansiyon oluşuyor. Tansiyon kelime anlamıyla gerilim ve basınç demek.
Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Bahadır Dağdeviren, atardamar sistemi içinde oluşan tansiyon halk arasında bilinen tansiyonken, akciğer damarları içinde de bir tansiyon bulunduğunu ve buna, ‘pulmoner tansiyon’ adı verildiğini söylüyor. Bunlara ek olarak bir de toplardamar sistemi içinde, ‘venöz tansiyon’un varlığı dikkat çekiyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) normal tansiyon limitleri olarak belirlediği limitler bulunuyor. Bu limitlere göre bütün ırk ve cinsiyetler arasında 120’ye 80 değeri normal tansiyon olarak kabul ediliyor. Büyük 135 mmHg, küçük 85 mmHg ve üzeriyse bu durum kişide hipertansiyonun varlığını gösteriyor. Büyükte 120-135 arası, küçükte ise 80-85 arasındaki değerler ise pre-hipertansiyon olarak değerlendiriliyor. Ortalama değerler söz konusu olsa da herkesin tansiyonu kendi nedenlerine göre değişiklik gösterebiliyor.
Örneğin bazı kadınlar gençlik dönemlerini 90/60 tansiyonla geçirebilirken, ilerleyen yaşlarda 120/80 gibi normal kabul edilen tansiyon da hipertansiyon olarak değerlendirilebiliyor. Bazı durumlardaysa (örneğin 80 yaş üzerinde) yaş nedeniyle damarların elastikiyeti azaldığı için sorunlar görülebiliyor.
Kalp, kanı damarlara pompaladığında, genç yaşta olan kişilerde elastik damarlar genişlediği için çok basınç artışı olmuyor. Elastikiyet kaybı ve damarlarda kireçlenme nedenleri 140-150-160 mmHg düzeyindeki büyük tansiyonun normal değerlendirilmesine yol açabiliyor. Prof. Dr. Dağdeviren, “Bir insan 120/80 tansiyonla yaşadığında böbreği 100 yıl idrar üretirken, 140/90’la devam etmesi, bu süreyi 60 yıla düşürüyor” diye konuşuyor.
Hipertansiyon, hastaların yüzde 70’inde belirti vermiyor. Yine de tipik belirtileri şu şekilde sıralanıyor:
Başın arka kısmında bir dolgunluk hissi
Hastaya kalbinin ağzından çıkacağı duygusu veren çarpıntı
Gözlerde kızarıklık
Görmede bulanıklık
Yüzde kızarma
Bazen göğüs ve sırt ağrısı
Kimi zaman bulantı
Prof. Dr. Bahadır Dağdeviren, hastaların çoğunun bu belirtilerin hiçbirini göstermediklerini söylüyor. “Bu hastalarda yüksek tansiyon ölçülmüş ve yüksek tansiyona bağlı bazı hedef organ zararları da gözlenmiş oluyor” diyen Dağdeviren, hastaların bir kısmının, tansiyonları düşürüldüğünde kendilerini eskiye oranla daha bitkin hissettiklerini söylüyor. Bu durum o dokuların yüksek tansiyona adapte olmalarından kaynaklanıyor.
Obez kişiler tansiyon açısından en önemli risk grubunu oluşturuyor. İkinci grubun ailesinde hipertansiyon olanlar olduğu belirtiliyor. Bu gruptaki kişiler genç ya da yaşlı, sonunda mutlaka hipertansiyon hastası oluyor. Ayrıca gençliklerinde düşük tansiyonlu kadınlarda menopoz dönemlerinde hipertansiyon görülebiliyor. Bu kadınların beslenmelerine dikkat etmeleri ve spor yapmaları öneriliyor.
Son 25 yılda daha fazla tuz tüketimi, daha fazla fast food, daha fazla sigara, daha fazla alkol ve daha az hareket nedeniyle ortalama yüksek tansiyon yaşının 60’lardan 40’lara indiği belirtiliyor. Eskiden 60 yaş üstü için risk söz konusuyken, artık bu soruna ergenlik döneminde bile rastlanıyor. Ergenlik döneminde görülen burun kanamaları da hipertansiyon belirtisi olabiliyor. Günümüzde 20-25 yaşlarında çok sayıda kişinin hipertansiyon hastası olduğuna dikkat çekiliyor.
“İnsanın hayat kaynağı kandır” diyen Prof. Dr. Bahadır Dağdeviren, beyne kanın en iyi, tansiyon 120/80 olduğunda gittiğini söylüyor. 120/80’in üzerinde devamlı çalışan kalp kalınlaşıyor ve kalp kasının önündeki yükü yenmek zorunda kalıyor. Bu durum kronik hale gelip 140 mmHg’ye çıkarsa kalp kasının bir süre sonra dejenere olmasına yol açıyor.
Bu, bir süre sonra kalp yetersizliğine neden oluyor. “Yüksek tansiyonun ilk zararı budur” diyen Dağdeviren; ikinci zararının beyin damarlarının tıkanması, patlaması ya da baloncuklar oluşturması ve sonuçta beynin iyi fonksiyon görmemesi olduğunu söylüyor. Üçüncü zararın, gözün arkasında çok hassas olan damarların sertleşmesi dejenere olması, göz içi kanamaları ve görme bozuklukları olduğu belirtiliyor. Bir diğer zarar ise böbreklerin küçülmesi ve böbrek yetersizliği.
Kategori: Çocuğum, Genel, Haberler, Sağlık & Güzellik
Sosyal Medya