KADINCA YAŞAYABİLMENİN SIRLARI 2
Beden de S.O.S sinyalleri varken, stres halinde, yani ÇÖZÜLMESİ GEREKEN ÇOK ÖNEMLİ SORUNLAR varken sempatik sistemin etkisinde salgılanan stres hormonları (adrenalin-noradrenalin-kortizol) bedende gerginlik oluşturur, solunum yüzeyselleşir, damarlar daralır, kalbin iş yükü artar, immün sistem (bağışıklık sistemi) zayıflar….
S.O.S sinyalleri ve bedendeki değişiklikler kişiye kendini daha da kötü hissettirirken ilk hissin kötü etkisi katlanarak büyür.
Bu kısır döngü bedenin enerji akışını bozar, her bedende var olan iyileşme programı stres altındaki bedende çalışamaz. Böylece beden ki sorunu çözme, sağlığa kavuşma enerjisi kullanılamaz.
6 yıllık evli 36 yaşında gebe kalamama şikayetiyle gelen bayan Ü.T nin durumu aynen böyleydi. Ü.T ilk 3 yıllık hayatını düzene koyup “ideal şartlarda” çocuk sahibi olmak niyetiyle korunmuş.
Tamam şimdi çocuk olabilir dedikten sonra, ilk üç ay her adet dönemini hayal kırıklığı, gerginlikle geçirmiş. Daha sonra ‘’ya gebe kalamazsam, ya çocuk sahibi olamazsam, üç yıl korunmakla yanlış mı yaptım, herkesin çocuğu var benim yok, görümcem 1 yıllık evli bebeği var, yaşım ilerliyor ben ne yapacağım, gebeliğin riskleri, bebeğin sağlığı…’’ gibi vesveseleri tüm bedenini kaplamış artan dozlarda oluşan bu “olumsuz düşünceler” bedende endokrin sistemini (hormonal dengeyi) bozup adet düzensizlikleri başlamış.“Aman Allah’ım ne olacak” paniği ile 5. yılda tüp bebek tedavi programı uygulanmış.
Ü.T tüp bebek tedavi sürecinde çok gergin olduğunu embriyo transferinden sonra bebeği kaybetme “korkusuyla” hiç yataktan kalkmadığını, işe ara vermiş olmanın stresini de ayrıca hissettiğini söylüyordu.
Ü.T nin muayene bulgularında gebeliği engelleyen bir sorun yoktu. Sorun insanı fizik bedenden ibaret gören tıbbi yaklaşımlardaydı. Ü.T nin artan kaygılarıyla, korkularıyla bedenin enerji dengesi bozulmuştu. Bu durumda gebe kalamaması, tedavilerin sonuç vermemesi çok da şaşırtıcı değildi. Ama Ü.T “Artık çaresiz bir durumdayım, tedaviyle bile gebe kalamıyorum ” düşünceleriyle biyolojik sistemini daha da bozuyordu farkında olmadan.
Bu arada ilişkileri, sosyal yaşantısı da pek iç açıcı değildi. Kocasına karşı kendini suçlu hissedip, çocukluk arkadaşlarıyla görüşmemeye, iyi niyetle yapılan doktor tavsiyelerine sinirlenmeye tv filmlerindeki çocuk-anne sahnelerinde ağlamaya, öfke patlamaları yaşamaya başlamıştı.
Ü.T yaptığımız çalışmalarla bedeninde var olan doğurganlık programının işlemesini nasılda engellediğini fark etti. Hiç ihtiyacı olmayan ve bir işe yaramayan, aşırı kontrol, planlama, suçluluk, yetersizlik duygularını fark etmeyi, kabul etmeyi ve akıtmayı öğrendi.
Ü.T bu çalışmalarla kainat düzeni içindeki kendi düzenini, bütünlüğünü fark ederek bedensel ihtiyaçlar kadar ruhsal ihtiyaçlarını da karşılamaya önem gösterdi. Kalbiyle ruhu arasındaki duvarı kaldırdıkça kalp aydınlandı ve tüm bedene aldığı ışığı yansıttı. Beden tehlike çanlarının yanlışlıkla çalındığını anladı, rahatladı. Zihin ve beden güvenli alanda olduğunu idrak etti. Artık stres hormonlarına, gerginliğe ihtiyaç kalmamıştı. Olumsuz duyguların etkisinden kurtulmuş, negatif enerjilerden arınmış beden doğal programında çalışmaya başlamıştı.
Çalışmalar sonrası en basit tedavi yöntemiyle Ü.T gebe kaldı. Ben inanıyorum ki sabredip bekleseydi tedavisiz de gebe kalabilirdi.
Her kadın, kadın olmanın ayrıcalıklarıyla huzurlu bir yaşamı hak ederken.”Off bu kadınlık ne zor” söylemleri yerine kadın olmanın idrakiyle! ‘kadın olduğum için şükrediyorum’ diyebilmek ister. Ancak bu bir tercih meselesidir.’’ Armut piş ağzıma düş” tarzını benimseyenler, kadınlığından memnun olanlara bu halin verildiğini, bahşedildiğini zannederler.
Onlara kısaca “Nazar etme ne olur ÇALIŞ seninde olur” diyebiliriz.
Neden mi? Çünkü Kadınca Yaşayabilmenin Sırrı; Kadınca yaşamayı sadece İSTEMEK YETMEZ. Kadın olmaktan memnun olmayı TERCİH ETMELİ, ve BEDEL ÖDEMEYE hazır olmalısınız. Her tercih bir eylemi, her kabul bir vazgeçişi gerektirir.
Tercihiniz kadınca yaşamaksa, tembelliği bırakıp hareket geçmeli, bunca yıldır tembelliğin yan ürünü olan vıdı vıdılardan vazgeçmelisiniz. Yapılacak iş aslında çok basit şu hücrelerimize işlemiş tembellik olmasa!
Öncelikle Kadınlık Bilincini (aynı zamanda insan olma bilinci) geliştirmeliyiz. Bu gelişme yolculuğunda olmazsa olmazlardan, ufkumuzu açacak, kadınlığa-kendimize bakış açımızı genişletecek okumalar. Ancak okuma özürlü bir toplum olarak en çok zorlandığımız konulardan biridir bu okuma konusu. Ancak bilgi kirliliğinden kurtulmanın, duvarları yıkıp yeni pencereler açmanın en pratik yolu da bu. Başınıza saksı düşüp tüm eski bilgiler silinmedikçe başkada yolu yok.
Malum ara ara bilgisayar yazılımları güncellenir ve eski yazılımla yeni bilgisayar kullanamazsınız Ancak 5-6 yaşındaki yazılımla 25-30 yaşındaki bedenimizi kullanmaya kalkarız. İşte bu, ol-mu-yor, o-la-maz.
Doğru bilginin sindirilip hayata geçirilmesi için kirli bilgi,yanlış inançlar,kopya hayatlar,koşullanmalar,birilerinin yüklediği yükler,hurafeler,ayıplar,yasaklar,günahlar….. KORKUSUZCA YÜZLEŞİLECEK! kabul edilecek ve vazgeçilecek. Yüzleşme sonucu size artı değer katmayan, bedeninizde kötü hisler uyandıran kadınlık fonksiyonlarınızı engelleyen, varoluş amacınızdan uzaklaştıran, kadın olmanın tadını kaçıran, bilinçaltı kalıplarını (ki bunlar tüm bedende yazılmıştır) silmeli, ihtiyacınız olmayan hisleri akıtmalısınız.
Nasıl mı?
Vaginismus şikayeti ile gelen L.H yaptığımız farkındalık çalışmasının 2. seansında “Ben liseden beri hep kalçalarımı sıkıyorum. Özellikle yürürken kalçalarımı hep sıkmışım. Bedenimle konuşurken hatırladım, lisede hep kalçalarımın büyük olduğu çok dikkat çektiği söylendi ve bundan rahatsız olan zihnim kalçalarımı kasmaya başlamış. Yıllardır bu refleksimin farkında bile değildim. Artık bu farkındalıkla kalçalarımı gevşek bırakmayı tercih ediyorum ”.
Bilinçaltı inançlar bedende refleks davranışlar oluşturduğunda o “biz” oluruz.
L.H nin kalçalarını ve tüm pelvis kaslarının kasılmasına yol açan refleks davranışın çevreden gelen uyarılarla oluştuğuna dikkat etmenizi istiyorum. Koşullanmalar, şartlanmalar, biz fark etmeden bizde oluşan inanç kalıpları doğrultusunda bedenlerimiz refleks davranışlar oluşturur.
Ne zamanki reflekslerimiz, kadın olmanın gerçeği ile uyumlu hale gelirse biz kadınca yaşıyoruzdur. Bu uyum ancak zihin –beden –ruh bütünlüğünde varoluş kaynağımızdan beslendikçe yakalanabilir.
Kategori: Op. Dr. Ayşe Duman, Yazarlar
Sosyal Medya