‘Helikopter Ebeveyn’ misiniz?
Sürekli çocuğunuz adına kararlar veriyor, her yaptığına müdahale ediyor hatta müdahaleleriniz nedeniyle çocuğunuzu isyan ettiriyorsanız dikkat!
Helikopter anne-baba mısınız?
Helikopter ebeveynler sürekli çocuğunun yanında olan, onlar yerine karar veren, çocukların var oluşunu yok eden, çocuğun kendi sınırlarını çizmesine müsaade etmeyen ve onu kendi sınırları içinde yaşamaya zorlayan ebeveynlerdir. Helikopter ailelerin çocukları gelecekte herhangi bir problem karşısında çözüm yolu bulmakta zorlanan, kendini yetersiz hisseden, ilişkilerinde katı sınır koyan veya sınırları fazlasıyla geçirgen olan bireylere dönüşürler.
Helikopter ebeveynler, evde yalnızca anne ya da baba olabileceği gibi, anne ve baba birlikte çocuğa çok müdahale ediyor da olabilir. Öte yandan, kişide baskı kuran anne babalara dikkatli baktığımızda kimi zaman anne ya da babanın, çocuklar üzerinde hâkimiyet kurmanın yanı sıra eşi üzerinde de müdahaleci davranışlara sahip olabildiğini görüyoruz. Bu da çocuğun, davranışları kopyalayarak arkadaşları üzerinde baskı kurmaya çalışan bir bireye dönüşmesini ya da tam tersine çok içine kapalı biri olmasını beraberinde getirebiliyor. Böyle kontrol etme duygusu yüksek ya da aşırı kaygılı ebeveynler, çocukların stres yüklenmesine sebep oluyorlar.
1- Suçlamak yerine kendi duygularınızı ifade edin
Çocuklarla iletişimi güçlendirebilmek için ebeveynler önce kendi benliklerine odaklanmalıdır. “Çocuğum ödev yapmıyor; ilgisiz, huysuz ve bizimle konuşmuyor” gibi cümleler suçlayıcı niteliktedir. Aile bireyleri her zaman söze “ben” diye başlamayı, “ben’ diliyle konuşmayı öğrenmelidir.
İşte size bu yeni lisanı konuşurken sıkça sorduğumuz bir soru: BEN ne yapıyorum da çocuğum benimle iletişim kurmuyor? Neden huysuz veya ilgisiz?
Unutmayalım ki çocuklar, bir oyun hamuru değildir. Dolayısıyla bizim verdiğimiz şekle girmek zorunda da değiller!
Çocuklarımıza baskı kurma, sürekli onların yerine düşünme ihtiyacımız nereden geliyor?
Öncelikle buna odaklanmalıyız. Burada ebeveynlere de yardımcı olabilecek küçük bir ipucu: Bir insan kendisiyle nasıl ilişki kuruyorsa başkalarıyla da o şekilde ilişki kurar. Kendinizi sürekli azarlıyorsanız, yetersiz hissediyorsanız; bu tavrı ve duyguları çevrenizdekilere, özellikle de çocuklarınıza yansıtıyor olabilirsiniz. O halde önce kendinizi özgürleştirmeli, yeterli hissetmeli, hem başarı hem başarısızlık hallerinde pek çok deneyim kazandığımızı içselleştirmelisiniz. Bu çalışma çocuğunuzu rahatlatacağı gibi, kendi hayatınız üzerinde kurduğunuz baskıların da kalkmasına yardımcı olabilir.
Ardından çocuklarımıza da kendilerini ifade ederken, duygularından dolayı başkalarını suçlamamayı öğretmemiz gerekiyor. Böylece başkalarını suçlamadan kendi duygularının sorumluluğunu alabilirler. “BEN bunun sorumluluğunu alıyorum” demeyi öğrenen çocuklar duygusal olarak güçlenirler. Bu küçücük alışkanlık, hem aile içinde hem de başkaları ile olan sosyal ilişkilerde de çok olumlu sonuçlar oluşturacaktır.
2- Geçmişin yükünden ve geleceğin kaygılarından özgürleşin
Aile içi iletişimde sıkça karşılaşılan sorunlardan biri, “Sen hep şunları yapıyorsun” diye geçmişi tekrar etmek ya da gelecek kaygısı ile olumsuz senaryolar kurmaktır. Bunları biz yapabileceğimiz gibi çocuklar da kaygılarla agresif davranışlar sergileyebilirler. Bunu aşabilmenin yolu, duygularla temas kurabilmek için vakit ayırmaktır. Eğer çocuğunuzla yeterince zaman geçirirseniz, duygularına ulaşabilme şansınız olur. Çocuklarımız adına karar vermek, onların her işini yapmak, onun duygu ve düşünlerini sormadan hayatını şekillendirmek yerine onların duygularını dışa vurmalarını sağlamaya özen göstermeliyiz. Kendimizi ve çocuklarımızı her zaman “Şimdi ve burada” hissettiğimiz noktaya çekmeliyiz. Bu, öncelikle geçmişin olumsuzluklarından ve tekrarlanan kavgalardan kurtulmaya yarar. Elbette aynı şekilde gelecek hakkında karamsar düşüncelerden uzaklaşıp hafiflememizi de sağlar. Göreceksiniz ki, şimdi ve şu anda aslında çok fazla sorun yoktur. Sadece hissettiklerimiz vardır. Çocuklarınızın ne hissettiğini anlayabilmek için, “Şu anda neleri fark ediyorsun?”, “Seni ne kaygılandırıyor ve bu kaygını nasıl yaşıyorsun?”, “Şu anda ne hissediyorsun?’ gibi sorular sorarak çocuklarımızı anlamaya çalışmalıyız.
3- İhtiyaçlarını anlamaya çalışın ve bireyselliğine saygı duyun
Hayatta her şey zıt kutbuyla vardır. Eğer bir kişi, “Asla tembellik etmem” diyorsa kendini bir kutupta var edebiliyor ve diğer kutbu yadsıyordur. Dolayısıyla bu kişi, kendisinde kabul etmediği kimi olguları başkalarında da kabul etmez hatta yargılar. Oysa biz iki kutbu da içimizde barındırmalı ve temas etmeliyiz. İlişkilerde de zıt kutup vardır. Bu kutupların ortasında bir sınır bulunur. Bu kutuplar, tam sınırda, ihtiyaçları kadar buluşup ayrışmalıdır. Biri diğerinin sınırına girerse orada sorunlar başlar. Dolayısıyla hem çocuklarımızla ilişkilerimizde hem de başkalarıyla iletişimimizde, bize karşı bir reaksiyon olduğunda, “Ben karşıdakinin sınırını aşıyor muyum? Çocuğumun kişisel alanına mı giriyorum?” diyerek kendimizi sorgulamalıyız. Üstelik iyi niyetli sandığımız hamlelerimizin bir kısmı, çocuğun iyiliği için değil sadece kendi beklentilerimizden kaynaklanıyor olabilir. Bu durumda, “Karşımdakinin ihtiyaçlarını ne kadar anlamaya çalışıyorum?” diyebilmek çok önemlidir. Belki ısrarla yardımcı olmaya çalıştığınız çocuğunuz, o anda sadece sorununu kendi başına çözebilme şansını özlüyordur.
Problemleri çözerek büyüdüğümüz düşünülürse, bu çok yerinde bir beklenti değil mi?
Birey ilişki kurarken sınırlarına rahat bir şekilde girilmesine müsaade ederse bireyselliğini kaybeder. Bu, kişinin hep başkası için yaşadığını gösterir. Helikopter ebeveynler, sürekli olarak çocuklarının sınırlarına girerler. Çocuğun duygu ve düşünceleri gittikçe yok olur. Ya da çocuk anne ve babasının baskısından kurtulmak için sınırlarını kimseye açmaz. Fakat biz insanlar, sadece ilişkiler yoluyla varlığımızı hissedebiliriz. Kendisini iletişime kapatan çocuk başkasıyla bağ kuramadığı için zenginleşemez. İletişim kurmak isteyenlere ise şüpheyle yaklaşır. İlişki kuramayan çocuk, zamanla umursamayan tavırlar sergiler. Oysa çocuk neye ihtiyacının olduğuna farkına varmalı ve çevredeki kaynaklarla ihtiyacını nasıl gidereceğine odaklanmalıdır.
4- Hayatının başrolü!
Kendi kararlarını veremeyen, yaptıklarının sorumluluğunu alamayan, sürekli başkaları tarafından yönlendirilen çocuklarda, özgüven gelişemez. Bir çocuğun çikolata istediğini düşünelim. Ailecek çikolata standına gidiyorlar ve annenin gözüne çok sevdiği bir çikolata çarpıyor. Anne bir yandan da daha önceden tattığı ve beğenmediği başka bir çikolatayı görüyor.
Anne burada ne yapmalı? Çocuğun tadı güzel olmayan çikolatayı seçmesini engellemeli mi ya da tadı güzel olanı söyleyerek karar aşamasında ağırlığını hissettirmeli mi?
Yanıt: Çocuklar mutlaka özgürce seçim yapma hakkına sahip olmalı. Çocuk -anneye göre- tadı güzel olmayan bir çikolatayı seçse bile, buna izin verebilmemiz gerekir. Sorumluluğu kendisi aldığı için çikolatayı beğenmese de seçim yapmayı, sezgi geliştirmeyi öğrenir; kendi zevklerine, damak tadına dair fikir edinir ve değerli bir deneyim kazanmış olur. Bu basit ama önemli bir alışkanlıktır. Hayatın her alanında birey, yaptığı şeylerin sorumluluğunu almayı öğrenir. Sonuç kötü de olsa, bu bireye, yeni bir şey öğretir. Çocuk gerekirse yeni bir yol arayışına girer. Bir çocuğa kendi yaralarını sarmayı öğretmek, belki de hayata hazırlarken verilebilecek en değerli armağandır!
Bir diğer açıdan bakacak olursak güzel olarak nitelendirdiğimiz çikolatanın tadı belki de sadece anneye göre güzeldi. Bu, annenin zevki ve annenin ihtiyacı ile şekillenmişti. Kendi ihtiyaçlarımızı başkalarının ihtiyacı gibi gördüğümüzde daima ilişkilerimizde sorun yaşarız. Çocuklarımız kendi ihtiyaçlarını kendileri belirlemeli ve kararlarının sorumluluğunu almalıdır. Unutmamalıyız ki, birey daima hayatının başrolünü kendisi oynamalıdır.
Kategori: Çocuk Psikolojisi, Genel, Haberler
Sosyal Medya