“Panik” miyim? “Panik Atak” mıyım?
Panik atağı, yoğun endişe belirtilerinin ani olarak başladığı, dakikalar içerisinde en yüksek düzeye ulaştığı ve ortalama olarak 10-15 dakika içinde sonlanan, belirli ya da belirsiz bir endişe kaynağına verilen tepkidir. Panik atağı sırasında görülen belirtiler, çarpıntı veya kalp atımlarını hissetme,terleme, titreme ya da sarsılma, nefes darlığı veya boğuluyor gibi olma hissi, soluğun kesilmesi, göğüste ağrı ya da sıkıntı hissi, bulantı ya da karın ağrısı, baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma, kontrolünü kaybedeceği veya çıldıracağı korkusu, ölüm korkusu, üşüme, ürperme ya da ateş basmaları ve vücudun belirli bölgelerindeki uyuşma ya da karıncalanmalardır.
Bu belirtiler tıpkı bir tehlike ya da endişe verici bir durum karşısında verilen tepkilere benzer. Ancak panik atağının özelliği, belirtilerin, belirsiz zamanlarda ve normal tepkiden fazla olmasıdır. Bu durumu, bir arabanın bozulmuş alarm sistemine benzetebiliriz. Normalde hırsıza karşı alarm vermesi gereken bu sistemin, kedi geçerken bile alarm vermesi gibi.Panik atağı yaşayan kişiler, genelde acil servislere veya polikliniklere “kalp krizi geçirme”veya “felç geçirme” korkusuyla başvururlar. Eğer tetkikler sonrasında bu durum kendilerine açıklanmazsa, büyük bir belirsizlik içinde sıkıntıları artar. Elbette öncelikle kişinin belirttiği şikayetlerin nelerden kaynaklanabileceği konusunda tetkikler yapılmalı ve tıbbi durumlar dışlanmalıdır. Panik atağı benzeri belirtilere yol açabilecek hastalıklar dışlanmalıdır. Panik atağı teşhisi konan bir hastayı durumun hayati bir tehlike içermediğine ikna etmek,güç olsa da yararlı bir başlangıçtır. Sonrasında psikiyatriste yönlendirilmesi gereken kişilerin, panik atağı belirtilerinin hangi durumdan veya psikiyatrik hastalıktan kaynaklandığı araştırılır.
Panik atakları, panik bozukluğunun bir parçası olabileceği gibi, depresyon,sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu gibi diğer psikiyatrik hastalıklarda da görülebilir. Bu durumda tedavi, birincil hastalığa yönelik olmalıdır. Panik bozukluk yineleyen panik ataklarla karakterizedir. Ataklardan en az birini ,bir ay süreyle süre ile başka atakların da olacağına ilişkin sürekli bir kaygı veya atağın yol açabileceklerini ya da sonuçlarıyla (örn; “kontrolünü kaybetme”, “kalp krizi geçirme”, ”çıldırma”) ile ilgili olarak üzüntü duyma eşlik eder. Kişiler ataklar ile ilişkili olarak belirgin bir davranış değişikliği gösterirler. Bu davranış değişikliklerinden en önemlisi kaçınma davranışıdır. Kaçınmanın güç olabileceği ya da panik nöbeti halinde yardımın gelemeyeceği yerler ya da durumlarda bulunmaktan korku duyarlar. Bu korkuya” agorafobi” adı verilir ve çoğunlukla panik bozukluğuna eşlik eder.
Toplumda endişe bozuklukları arasında en sık olarak rastladığımız panik bozukluğun başlangıç yaşı 15-25 ve 45-54 yaşları arasında iki pik yapar ve kadınlarda daha fazla görülür. Panik bozukluğuna sahip bireylerin ailelerinde panik bozukluğu veya fobiler sıktır. Ayrıca bu bireylerde ayrılık endişesi, okul fobisi, çocukluk çağında utangaçlık öyküsüne sık rastlanır. Panik ataklarının sıklığı stresli yaşam olayları ile birlikte artış gösterebilir. Tedavisinde, ilaçların ve destekleyici terapilerin yanı sıra, gevşeme egzersizlerinin de yararlı olduğu bilinmektedir. Uzun süreli tedavide ise ilaç tedavilerinin yanı sıra, bilişsel ve davranışçı terapiler yarar sağlamaktadır.
Kategori: Prof.Dr.Mansur Beyazyürek, Yazarlar
Sosyal Medya