Her Yaşta Obeziteye Dikkat
Obezite, tütünden sonra kanser için en yüksek risk faktörüdür.
Obezite ve kanser arasındaki bağlantı, kısa bir süre önce kanıtlanmıştır. ‘Amerikan paradoksu’ olarak bilinen yağ tüketimiyle birlikte artan obezite olgusu; artık Avrupa’nın tamamını, hatta İsrail’i daha fazla etkilemektedir. 1976 ile 2000 yılları arasında Amerikalılar’ın yağ tüketimi yüzde 11 oranında, aldıkları toplam kalori miktarı ise yüzde 4 oranında azalmıştır. Ancak bu dönemde obezite yüzde 31 oranında artmıştır.Gerard Ailhaud ve meslektaşı Philippe Guesnet; 1950 yılından itibaren sütün yapısında gerçekleşen değişikliklerin, bebeklerde obeziteye neden olduğunu kanıtlamıştır. Anne sütü ya da bebekler için üretilen sütlerle beslenen bebekler; yeterince gıda alamamaktadır. İnekler, otların en bol olduğu ilkbaharda doğum yapar ve yazın sonuna kadar aylarca süt üretir. İlkbahar otları, özellikle omega 3 yağ asitleri açısından zengin bir kaynaktır. Dolayısıyla bu yağ asitleri; otlaklarda yetişen ineklerin sütünde ve bu sütten elde edilen tereyağı, kaymak, yoğurt ve peynir gibi ürünlerde yoğundur. Omega 3 yağ asitleri aynı şekilde otlaklarda yetişmiş sığırların etinde ve eşelenerek beslenen serbest tavukların yumurtalarında da bulunur.Omega 3 ve omega 6 yağ asitlerine, ‘zorunlu yağ asitleri’ denir çünkü insan vücudu bunları üretemez. Bu nedenle vücudumuzdaki omega 3 ve omega 6 yağ asitlerini doğrudan yediğimiz gıdalardan alırız. Gıdalarımızdaki omega 3 ve omega 6 yağ asitlerinin miktarı yediğimiz inekler ve tavukların yemlerine bağlıdır. Eğer ot yerlerse; verdikleri et, süt, yumurtanın dengesi omega 3 ve omega 6 yağ asitleri açısından mükemmel olur. Mısır ve soya yediklerinde ise bu denge bozulur. Doğal dengenin bozulmasından tavuklar da etkilenmiştir. Bunun sonucu oladat doğal bir gıda olan yumurta, artık 50 yıl önce içerdiği zorunlu yağ asitlerini içermemektedir.
1950’li yıllarda süt ürünleri ve ete yönelik talep artınca çiftçiler; bir ineği beslemek için gereken otlama alanını daraltmak zorunda kalmıştır. Sığırların başlıca yiyeceği haline gelmiş olan mısır, soya ve buğday; omega 3 yağ asidi içermez. Bu gıda kaynakları omega 6 açısından daha zengindir.Vücudumuzdaki omega 3 ve omega 6 yağ asitleri vücut fonksiyonlarımızı kontrol etmek için sürekli yarışır. Omega 6’lar yağ depolamaya ve hücrelerin sertliğini korumaya yardımcı olur. Doğumdan itibaren yağ hücrelerinin üretimini kontrol eder. Omega 3’ler ise sinir sisteminin gelişiminde rol oynar. Hücre duvarlarını daha esnek hale getirir ve dış hasarlardan korumaya çalışır. Ayrıca yağ hücrelerinin üretimini sınırlar. Fizyolojik dengemiz, büyük oranda omega 3’lerle omega 6’lar arasındaki dengeye ve dolayısıyla beslenme düzenimizin dengesine bağlıdır. İşte son 50 yılda en fazla değişen de, yemek düzeninin bu dengesidir.
Sosyal Medya